7 Şubat 2016 Pazar

Ahmed Yusuf Akîle - Seçim



SEÇİM[1] 

AHMED YUSUF AKÎLE 

Türkçesi: Halim Öznurhan

1

Fazilet ömrünün baharında, on altı yaşındaydı. Pencere camının arkasından utanarak, gizlice dışarı bakıyordu.
-  Şu, kasabın oğlu... Sürekli kana bulanmış bir halde.. Kesmekten, yüzmekten başka bir şey bilmez... Üff!.. Deri kokar bu...
-  Şu şık giyimli de kim? Haa... Yeni gelen öğretmen... Eh yani! Sakıncası yok, ama henüz ilk maaşını almadı... Arabası da yok... Ailesiyle birlikte oturuyor... Maaşı kıt kanaat geçinmeye yeter ancak.
-  Şu sendeleyerek yürüyen kim? Köyün delisi mi? Topal ve şaşı... Kimse kalmadı mı bundan başka?!

2

Evin önündeki keçiboynuzu ağacı büyüdü ve boyu çitleri aştı.
Fazilet sonuna kadar açık pencerenin önünde oturuyordu. Eli yanağında, kulağı sesteydi. Ay, bulutların üzerinde koşan beyaz bir at gibi belirmişti.
Köyün bir köşesinden zılgıt atıldı.
Bedeni parçalandı... Titredi... Sarsıldı...
- Hayırlı olsun... Kasabın oğluyla evleniyor kız... Deri kokusu hayırlı olsun ona!
İç çekti:
- Ama... Durumu her yönüyle de kötü değil. Sığınacağı bir erkek buldu hiç olmazsa.

3

Nihayet keçiboynuzu ağacı ayın pencereden görülmesini engelleyecek kadar uzadı.
Fazilet evin eşiğinde oturuyordu. Parmakları gerdanlığının taneleri üzerinde yavaş yavaş gezindi.
-  İyi akşamlar Fazilet!
-  İyi akşamlar... Kim o?
-  Kim olabilir benden başka? Köyün şaşı, topal delisi...
-  Ne olursa olsun erkek erkektir. Bunlar erkek için kusur değil.
Deli kahkaha attı...
-  Gülme... Sen kendine hiç değer vermiyorsun. Bir erkeğin topal olması kusur değil.
Delinin kahkahaları daha da yükseldi:
-  Ya şaşılığım?
-  Kör, dilsiz, sağır olsan da, hiçbir şey erkekte kusur değildir.
Sesi boğuklaştı. Başını ellerinin arasında gizledi ve tekrarladı:
-  Hiçbir şey kesinlikle erkekte kusur değildir.
Deli karanlıkta kayboldu... Gülüşünün yankısı Fazilet’in gecesini dolduruyordu.


(Doğu Edebiyatı, sayı: I/2, Aralık 2007)


[1] 1958 yılında Libya-el-Cebelu’l-ahdar’da doğdu. Libya Edebiyatçı ve Yazarlar Birliği üyesidir. Öykülerinde daha çok köy yaşamını ele almakta ve alaycı bir dille toplum eleştirisi yapmaktadır. “el-Huyûlu’l-bîd” (Beyaz Atlar, 1998), “Ğinâu’s-Sarasîr” (Cırcır Böceğinin Şarkısı, 2003), “Hikâyâtu’l-Difdezâd” (Difdezâd’ın Öyküleri, 2003) adlı öykü kitapları yayınlanmıştır. Bu öykü, yazarın “el-Huyûlu’l-bîd” adlı öykü kitabından “İhtiyâr” adlı öyküsünün çevirisidir.

2 Şubat 2016 Salı

Mahmud Derviş - Muhammed



MAHMUD DERVİŞ

MUHAMMED

Muhammed,
babasına sokuluyor, ürkek bir kuş gibi
göğün cehenneminden:
koru beni babacığım
yukarıdaki uçaktan!
Kanatlarım zayıf bu fırtınaya karşı... ortalık karanlık.

Muhammed,
eve dönmek istiyor, ne bisikleti var... ne de yeni bir gömleği.
Okula gitmek istiyor...
Dil dersine: Beni evimize götür
babacığım, dersime çalışmak
ve büyümek için ağır ağır...
deniz kıyısında, palmiyeler altında.
Daha fazlası değil, daha fazlası değil.

Muhammed,
Askerlerle karşılaşıyor, olmaksızın ne bir taşı ne de yıldızların şarapneli
duvara yazmakla ilgilenmiyor “Özgürlüğüm
yok olmayacak” diye. Henüz özgürlüğü yok
savunacağı. Ufku yok güvercini için
Picasso’nun. Doğmakta.
Bir adla doğmakta, yüklenerek adın lanetini. Defalarca
kendinden bir çocuk doğacak
ülkesi olmayan... çocukluğunu yaşamaya vakti olmayan.
Düş görecek olsa nerede görsün,
ülke delik deşik... ve mabet yüzüstü.

Muhammed,
kaçınılmaz ölümün geldiğini görüyor. Ama
televizyonda gördüğü bir kaplanı hatırlıyor;
yavru bir ceylanı sıkıştıran güçlü bir leoparı,
ona yaklaşıp da
süt kokusu alınca
avlamaktan vazgeçen.
Sanki süt, çölün vahşisini uysallaştırmıştı.
Öyleyse ben de kurtulurum –dedi çocuk-
ve ağladı: Hayatım orada işte,
annemin kucağında; kurtulacağım... göreceksin!


Muhammed,
masum bir melek
taş yürekli avcının namlusunun ucunda
Nicedir kamera izliyor
gölgesiyle birleşen hareketlerini
Yüzü gün gibi
Kalbi pırıl pırıl bir elma
mumlar gibi ince parmakları
ve gömleğinde gözyaşları
bir an durakladı avcı
Kalsın dedi
kusursuz bir şekilde söyleyinceye kadar
Filistin’ini,
hele kalsın aklımın bir köşesinde
öldürürüm nasılsa yarın başkaldırınca!
  
Muhammed,
bakırdan ve zeytin dalından
ve dirilen bir halkın ruhundan yapılmış,
bir ikonun içinde
uyuyan ve düş gören
bebek İsa’dır.

Muhammed,
tam da Nebîlerin istediği kan.
Çık ey Muhammed
Sidretü’l-Müntehâ’ya.

Türkçesi: Halim Öznurhan


(Yedi İklim, sayı: 226,  Ocak, 2009)


Mecnun-Kalbim Aşkınla Çarpmadan

Mecnûn 


Terk edişi ve vuslatı bîhaber edip
ölüm kaygısından, Hesap Gününü bile unutturan!..

İnan ki, gözümü kırptığım anım yok
kalbim aşkınla çarpmadan.

Türkçesi: Halim Öznurhan

(Yedi İklim, sayı: 197, Ağustos 2006)