2 Şubat 2016 Salı

Mahmud Derviş - Muhammed



MAHMUD DERVİŞ

MUHAMMED

Muhammed,
babasına sokuluyor, ürkek bir kuş gibi
göğün cehenneminden:
koru beni babacığım
yukarıdaki uçaktan!
Kanatlarım zayıf bu fırtınaya karşı... ortalık karanlık.

Muhammed,
eve dönmek istiyor, ne bisikleti var... ne de yeni bir gömleği.
Okula gitmek istiyor...
Dil dersine: Beni evimize götür
babacığım, dersime çalışmak
ve büyümek için ağır ağır...
deniz kıyısında, palmiyeler altında.
Daha fazlası değil, daha fazlası değil.

Muhammed,
Askerlerle karşılaşıyor, olmaksızın ne bir taşı ne de yıldızların şarapneli
duvara yazmakla ilgilenmiyor “Özgürlüğüm
yok olmayacak” diye. Henüz özgürlüğü yok
savunacağı. Ufku yok güvercini için
Picasso’nun. Doğmakta.
Bir adla doğmakta, yüklenerek adın lanetini. Defalarca
kendinden bir çocuk doğacak
ülkesi olmayan... çocukluğunu yaşamaya vakti olmayan.
Düş görecek olsa nerede görsün,
ülke delik deşik... ve mabet yüzüstü.

Muhammed,
kaçınılmaz ölümün geldiğini görüyor. Ama
televizyonda gördüğü bir kaplanı hatırlıyor;
yavru bir ceylanı sıkıştıran güçlü bir leoparı,
ona yaklaşıp da
süt kokusu alınca
avlamaktan vazgeçen.
Sanki süt, çölün vahşisini uysallaştırmıştı.
Öyleyse ben de kurtulurum –dedi çocuk-
ve ağladı: Hayatım orada işte,
annemin kucağında; kurtulacağım... göreceksin!


Muhammed,
masum bir melek
taş yürekli avcının namlusunun ucunda
Nicedir kamera izliyor
gölgesiyle birleşen hareketlerini
Yüzü gün gibi
Kalbi pırıl pırıl bir elma
mumlar gibi ince parmakları
ve gömleğinde gözyaşları
bir an durakladı avcı
Kalsın dedi
kusursuz bir şekilde söyleyinceye kadar
Filistin’ini,
hele kalsın aklımın bir köşesinde
öldürürüm nasılsa yarın başkaldırınca!
  
Muhammed,
bakırdan ve zeytin dalından
ve dirilen bir halkın ruhundan yapılmış,
bir ikonun içinde
uyuyan ve düş gören
bebek İsa’dır.

Muhammed,
tam da Nebîlerin istediği kan.
Çık ey Muhammed
Sidretü’l-Müntehâ’ya.

Türkçesi: Halim Öznurhan


(Yedi İklim, sayı: 226,  Ocak, 2009)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder