11 Mayıs 2017 Perşembe

Rüzgar İçimde Duy Beni



Tâhir Riyâd[1]

RÜZGÂR İÇİMDE… DUY BENİ[2]

Rüzgâr içimde…
Duy beni…
Beni mesken eyledi rüzgâr.
Sakın ha deliliğinden bedenimdeki rüzgârın…

Onun için açtım yelkenlerimin eskilerini,
Es rüzgâr, dedim
Dolaştır gemilerimi.

Dolaştır dur,
Duymasın beni kıyılar.
Ağladığımda
Acımasın bana dalgalar

İşte ellerinin arasındayım,
Çekip çeviriyor beni.
Topluyor dağıtıyor,
Canının istediği gibi.

İtip kakıyor
Azgınlaştığında,
Boğazlıyor
Kana susamış bıçağıyla.

** **
Lanet okudum
-başkaldırmayı ne kadar da isterim- gölgene,
Beni aşağıya atan
Çıkıp da aşk duvarının üzerine.

Okudum onu bin yüzle,
Zamansızdı o…
Bağışlanma dilerim aşktan
Zamansız gölgeden dolayı.

** **
Heyhat ey sevgili!
Yıldızlarımdan ayrılmadı gözlerin,
İzlerimden de ellerin.

Suskunluğumun kuyusuna senin kaygın hükmediyor,
Sonra da hafif bir iç geçmesi gibi silinip gidiyor.

Sensin sevgili…
Ama ben kaderiyim
Rüzgârın arzusunun…
Ver onu, al beni.

Dön kendine…
Kaç damarlarımın karanlığından.
Satma beni…
Paha biçilemez bir düşüm ben.

Senin için kendimden korkuyorum…
Dilediğince tüket bedenimi,
Ama geride bırak dalsız gövdemi.

** **

Bırak ağlamayı!
Niçin bu ağlaman?
Aramızda var, hatalardan oluşan
Kabri ve kefeni taze bir zaman.

Rüzgâr gibi olsaydın keşke!
Doludur kadehi rüzgârın şarapla…
Senin kadehinse durgun sütten yakınmakta.

Keşke olsaydın rüzgâr gibi tutkulu, yorgun, taşkın…
Yaşardım sende
Ve olmazdı ölüm…

Türkçesi: Halim Öznurhan

(Ayasofya 17, Nisan 2017)


[1] Şair, çevirmen ve senarist Tâhir Riyâd 1956 yılında Filistinli göçmen bir ailenin çocuğu olarak Ürdün-Amman'da doğdu ve burada eğitimini tamamladı. Yoğun bir edebiyat hayatı olan Riyâd, şiirlerinde İslami ve tasavvufi imgeleri sıklıkla kullanır. Batılı mistik edebiyatçılardan çevirileri ve tasavvuf edebiyatından derlemeleri de bulunan şairin şiirlerinden bir kısmı İngiltere'de Modern Filistin Antolojisi'nde yayınlanmıştır.  Şiir kitaplarından bir kısmı şunlardır: Şehvetu’r-rîh (Rüzgârın Şehveti, 1983); Asa’l-‛arcâ (Topal Baston, 1988); Hallâcu’l-vakt (Zamâne Hallâcı, 1993); Yentiku ani’l-hevâ (Arzusundan Konuşuyor, 2009).
[2] Şairin “er-Rîh fiyye… Fesme‛î” adlı şiirinin çevirisidir.

7 Mart 2017 Salı

Muhammed Abdulbârî- Yanılgı



YANILGI

Muhammed Abdulbârî

Doğar gündüzler gözlerinden
Fakat gece olunca
Mescidimdir, şiiri silen.

Aramızda
Haykırıyor yalnızlığın mesafesi,
Delidir, Ülker’i Süheyl yıldızıyla evlendiren!

Belli edince meylimi
Gölgenin gölgesine,
Muhtemelen ilk defa isyan etti gölgem.

Bir sanrıydım ben
Beni fazla bekleme!
Çünkü ulaşılması zor
Bir efsaneyim ben…

Gözlerimi mecazla boyadığımdan beri
Atları hakikatte at olarak görmüyorum ben.

Buluta sel diyorum
Şimdilerde,
Uzağı iyi göremememden…

Son yanılgım!
Yemin olsun! Kays değilim ben
Sanırım, Leylâ da değilsin sen…


Türkçesi: Halim Öznurhan

(Yedi İklim, 322, Ocak, 2017)

5 Şubat 2017 Pazar

Ölümden Gelenlere Mersiye



Muhammed Abdulbârî

ÖLÜMDEN GELENLERE MERSİYE

Harabede ağaçların yaprak açtığı gibi
Türküler derliyoruz en uzak azaptan.

Yedinci ihtimal biziz zarda,
Dipnotuz
Tüm kitaplarda.

Cenaze töreninde bir fıkrayız,
Ve bir aksiseda
Çanlarda,
Var olan biziz yoklukta.

Ağlayan bir gülüz "Eyüp"ün başında,
Ve bir mısraız “Çorak Ülke”nin sonunda.

Tuz basılmış gözler,
Ayaklar
Rüzgârın yolunda,
Başlarız mızrakların ucunda.

Kadim sırların sırrı biziz,
Bizi toprak tefsir eder yalnız.
Ne çok çarmıha gerildik anlatılarda,
Gözyaşı ve sürgün yoktu rivayetlerde.

Ey omzumuzdaki
Ateşten dağlar!
Ateş söndü ve acımadık kölelere.

Evvel zaman içinde
Bir rahim vardı,
Attı dışarı bizleri… Nefes aldık zorlukla.

Günün birinde
Uğradı bize bir rüzgâr,
Gülümsedik
Ve açtık tüm kapıları.

Saldırdı bize bin çöl
Ama
Çok geçmeden
Kardeş olduk kurtlarla.

Rüşvet verdik bedenimizdeki denize
İstediğimiz zaman
Dalgalanmasını.

Hâlâ yürüyoruz
Hayatta,
Yürüdüğü gibi güvercinin kubbede

Mavi yolculuk uzun sürdü ama
Bir gün bile rastlamadık
Dönüş limanına

Bizler, ey bacım
Ölümsüzlüğe daldık
Ve çıktık
Ne kadar çok genç olduk ve yaşlandık.

Çıplağız biz
Nice iffet
Örttü, giysinin saklamadığını.

İnatçıyız
Bize dokunduğunda
Ocak soğuğu, yakarız ağustos güneşini

Sadeyiz
Yudumlamazsak suyumuzu
Sığınırız seraba.

Türkçesi: Halim Öznurhan

(Ayasofya 15, Aralık 2016)